25 Temmuz 2013 Perşembe

Ben sana mecburum, bilemezsin...

Sarfetmediğim onca kelimenin ardında bir tek sen varsın ve tüm kelimeler seni sayıklıyor senden hiç bahsetmeden...

İçimdeki hisleri dağdaki kelebeğe denizdeki balığa anlatsam yine doyamam galiba. Gözleri gözlerime değdiğinde suratımın aldığı alık ifade ve ten rengimin ton değişikliğine rağmen hala kimse anlamasın diye girdiğim şekillerle akrobat olsaymışım ya ben!
Bu durumun içinden çıkılmaz bi hal alması üzmüyor da, umudu pek yoruyor anlatabiliyor muyum?
O'nu her gördüğümde hislerimin level atlaması, o'na yaklaştıran her adımda kalbimin yerinden çıkacak gibi atması tam olarak ben ölmüşüm de ağlayanım yok sinyalleri aslına bakarsanız.

Dün akşam oturdum ellerimle o'na kek yaptım!
O da tüm şımarıklığıyla 'haberi yokmuş gibi' tavrından ödün vermedi elbette.
Halbuki beni ona çeken sebeplerden biri de bu tavırlar değil miydi diye kendime sormaktan da ciğerim soldu arkadaşlar.
Vurdumduymaz egoist ve bencil gibi gözükse de neticede ben onun kalbine talibim!

İçimde tutmaktan sıkıldığımı sanıyorsunuz değil mi? Halt etmişsiniz bayım! Sizi bir ömür kalbimde saklamaya razıyım ben!
Gelin görün ki böyle devam ederse kalbimdeki ağırlığı vinçle bile kaldıramayacağız bayım.
Yalnızca içimdeki duygular dolup taşıyor. Ya bir gün içimde büyüttüğüm şeyler ağzımdan zamansız çıkarsa diye...

Bazen söyle gitsin ne kaybedersin diyorum -ki bu genelde geceleri oluyor,
gündüzleri ise kendime binlerce uğraş bulup düşünmekten bile kaçıyorum.
Sonunu düşünmek endişelendiriyor, zira düşünecek bir son kestiremiyorum.
Öyle ya,
Uçsuz bucaksız bir yolun başlangıç noktasındayım neticede...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder