25 Kasım 2013 Pazartesi

geçmiş gibi yapalım...

Olmuyorsa vazgeçmeyi bilecekmişiz...HII TBİ TBİ.
halbuki kalbimdeki puzzle'ın son parçasını seninle tamamlamıştım ben...
İnsan sevince olumsuz ihtimali düşünemiyor,
düşünsem sever miyim hem deli miyim acının üstüne yürüyeyim ben?
Acıyla tek bağım mercimek çorbası & pul biber sdgjhndfkj
Hayır o değil de acı'yla senin tek ortak özelliğin A ile başlaması heralde, zira benim dünyamdaki o adamın kalbi bir nar tanesi kadar parlak ve yalnızca mevsiminde açmaya elverişli....

Durumun vehamet-i sebebi net olmayışın mı, yoksa böyle olması işime geldiği için mi onu bilmiyorum.
Gerçi mevzubahis sen olduğunda kendi adımı bile unutuyorum.
Hala elimi kolumu koyacak yer bulamayışımdan tut, ağzımdan çıkan kelimeleri bile düşünemiyorum.
En çok çayı sevdiğini, nasıl içtiğini, yemeğin yanında ne yiyip ne yemediğini, en çok nelerden hoşlandığını, kendine gösterdiğin özeni, beğenilmenin verdiği güveni, mutsuzluğunu bile hissettirmediğini, aslında kararsız ama görünürde ne kadar kararlı olduğunu, aşılamaz özgüveninin ardında kırılgan bir kalp taşıdığını, manevi hazzını küçük mutluluklarla tamamladığını ve bunun gibi bütün detayları aklıma yazmaktan kendimi düşünmeye fırsat kalmadı.
Sırf sana benzediği için bile bi insanı sorgusuz sualsiz sevme eğilimim is not foundzdfjl
Hal böyle olunca neden sen diye sorduklarında, benim gördüğümü göremediğiniz için diyebilseydim keşke.
Ama senden 'vazgeçmişcesine' boşverin... diyorum.
Öyle ya, senin hikayende bana düşen vazgeçmek...
Böyle hikayeler bana göre değil edriyın.


16 Ekim 2013 Çarşamba

bitmez bu duygular, coşkun ırmaklar gibi çağlar...

Son zamanlarda içtiğim çay miktarının bu yaşıma kadar içtiğimden fazla olmasının sebebi çaya olan düşkünlüğümden değil, yüzümü güldüren şeylerden biri olduğundan.
Zira o'nun zevk aldığı her şeyi sevmeye çalışmaktan ziyade kendimi bir anda sevmiş buluyorum. Herşey bi yana sanki yanımda o varmışcasına keyif duyuyorum.
Çay da bunlardan biri...

Artık bayramların bile bir anlamı var, bayram sabahı ilk kahvaltımızı ettiğimizden belki...
Şimdi her bayram sabahı kahvaltı masasında onu anımsayacağım, sanki yirmidört saatin en az üçte ikisi kadarında düşünmüyormuşum gibi...

İnsan kalbindeki sevgiyle nasıl da değişiyor,bir tebessümle bile içi yaşama sevinciyle doluyor sevilmese de...

Geçer elbet, böyle kalacak değil ya! diye diye kalbimde koca bi yer açtım. Özlemlerim,  sevinçlerim, kaprislerim, hüzünlerim hepsi birikti minyatür bir okyanus var içimde şimdi.

Her şey düzelir gibi oluyor ama sonra bi yerde bozuyorum. Toparlayamıyorum, kalbim atarken aklımla hareket edemiyorum, devre dışı kalıyor diğer bir deyişle...
Sonra adamın karşısında sus pus oturan bir devekuşu gibi etrafı seyrediyorum aptallıktan!
Bana müstehak ama, daha karşısında iki kelime edemeyen bi insan duygularını nasıl ifade etsin de sevgisine inandırsın ki...
Keşke diyorum,
Keşke kalbinde bir yer verse.
En azından denese...



15 Eylül 2013 Pazar

yazması değil de, düşünmesi yoruyor insanı.

söyledim rahatladım!

Aylardır içimde tuttuğum, tuttuğumu sandığım, besleyip büyüttüğüm bütün hislerimi muhatabına aleni olarak söyledim.
Üstümde bir kuş tüyü hafifliği olsa da içimde bir fil ağırlığı var.

Bazen ne gerek vardı diye kendi kendimi yesem de kendimi daha fazla frenleyemezdim.
Ama eski heyecanı da yok, ne yalan söyleyeyim...
En azından ikimiz de bilmiyor- muş gibi yaparken daha kolaydı herşey.
En azından daha rahattım, sussam da küssem de sebebi bundandır diye düşüneceği bir konu yoktu ortada.
En azından biliyordu ama emin değildi.
Şimdi öyle değil.
Şimdi içim tedirgin, yüreğimde özlem, kalbimde kırıklar, dilim suskun, yüzüm küskün.
Mutluyum hem de mutsuz.
Kazandığımı sandığım her saniye kaybediyorum, kaybettiğimi düşünürken kazanmaya çabalıyorum.
Durumlar karışık anlayacağınız....

Aslında o'nu sevmekten de değil şikayetim, mevcut durumun çetrefilinden.
Neden diye elbette sorgulamayacak kadar olgunuz şükür, olgun muyuz dersin edriyın?


21 Ağustos 2013 Çarşamba

kafamda deli sorular.

Hayatını bundan sonra geçirebileceğini düşündüğün kişinin önceliği olmadığını hissettiğinde yaşadığın çaresizlik mi daha çok koyar yoksa bu çaresizliğe rağmen çabalamak mı?
Cevap veriyorum; ikisi de.

Millet gider düğününde halay çeker ben bu yaşımda platonik kara sevda çekiyorum dostlar.
Herkesin aleni bir şekilde durumu bildiği, hislerimi ondan başka herkese çekinmeden söyleyebildiğim bir karasevda.
Üstelik ben ona göz göre göre yürürken onun geçmişiyle çakıştığı şekilde hem de!

Olmayacağı varsa olmaz,
Olursa da kalbimin baş köşesinde kombinesi hazır, gelir oturur diyorum kendi kendime.
Heh! arabeske de bağladığıma göre dağılabiliriz.

Şaka bi yana bilse de kurtulsam! Zira düşünmekten ciğerim soldu fakat bunun yanısıra arkadaşlığımızın bozulmasından mı yoksa reddedilmekten mi korktuğum gerçeği var bi de.
Bu konuya da henüz açıklık getirebilmiş değilim.

Neyse,
Çok özledim.




8 Ağustos 2013 Perşembe

Serde karışıklık var, çöz çözebilirsen..

Seviyormuş gibi bakıyorsun. Ama sevmiyorsun.
Yapma... Ya sev ya da bana öyle bakma...
demiş şair.

Son günlerde başladığım her cümlenin girizgâhı 'bugünlerde' diye başlıyor bilmem farkında mısınız?
Zira bugünlerde hayatımda o'ndan başka anlatacak hiç bir şey yok sanki...
Günden güne, gitgide, azalacağına artan, içime sığdıramadığım şekilde seviyorum!
Eli elime değse içim ürperiyor, gözlerime her baktığında içimi ısıtıyor, öylesine bir 'evveett' diyor bütün yüzüm gülüyor.
Saçmalık belki de...

Tüm bunların yanısıra hem herşeyden çok bilmesini isteyip hem de öğrenmesinden korkuyorum. 
Belki herşey sandığımdan daha zor olacak,
Belki yüzüne bi daha böyle bakamayacağım,
Belki yanındaki suskunluğum bu kadar anlamlı olmayacak.
Bilemiyorum....

Bir bayram tebriğini bile ortalama 2 saatte gönderdim, vay benim halime!
Oysa cevap ışık hızıyla geldi.
Her defasında bahane bulup mesaj atacağım diye ciğerim soldu artık yemin ederim.
Böyle sevmek mi olur arkadaş ya?
Mutluluğu da bana, mutsuzluğu da bana.
Tüküreyim böyle aşkın ızdırabına sdgjfj

4 Ağustos 2013 Pazar

beyin bedava.

Bırakın yakın dostlarımı, Allahın Rusyası Filipinlisi bile bloguma kadar gelip yazdıklarımı okuyor bütün hislerimi öğreniyor, gel gör ki bir tek o haberi yokmuş gibi davranıp ölü taklidi yapıyor. Yanarım yanarım ona yanarım.

Korkarım kömürle çalışan beyin yapmışlar bana, işte böyle kömür bitiyor soba tütüyor!
Adamın umrunda olmayarak hislerimin arttığı her geçen gün beynimi bağışlamayı düşünmüyor değilim.
Zira uzun zamandır, -ki bu kalbimi onda bıraktığımdan beri- pek bi faydasını gördüğümü söyleyemeyeceğim.
Yük gemisi olsa ancak bu kadar işe yarayabilirdi.
Neyse kendimi fazladan üç aylık daha eleştirdiğime göre artık dağılabiliriz.

Allahım hikmetinden sual olunmaz biliyorum da bu yaşımda böyle bir sevda çok mu gerekti bana?
Neyime benim heyecan neyime bu şapşallık, bu iç kıpırdaması falan?
Halbuki ben bu kısmı hiç düşünmediydim, bunları unuttuydum ne güzel...

Herşeyde olduğu gibi sevmek konusunda da orantısız güç kullanmış bulunmaktayım.
Aferim bana bırava bana.

31 Temmuz 2013 Çarşamba

seven kalpler hassas olur vol.2343


Bana başka gülüyor, 'ben de seni sevecek gibiyim ama daha değil.' der gibi gülüyor. Bekle diyor sanki bana, ben de bekliyorum...

Normalde bir bardak suyunu almaya üşenen ben o'nu tanıdığımdan beri mutfakta harikalar yaratıyorum.
Ey aşk sen nelere kâdirsin!
Sözkonusu o olunca üşengeçliğimin yerinde yeller esiyor.
Zira dün, bütün yorgunluğuma rağmen eve gittim ona tatlı yaptım. Kaldı ki annem bir bardak su istese ölü taklidi yaparım, o ayrı.
Yalnız şu da var; erkeğin kalbine giden yol midesinden falan geçmiyor arkadaşlar, ben ettim siz etmeyin!
Bu taktikleri hiç denemeyin.
Evlenilecek kızların rağbet gördüğü gerçeği de böylelikle çürüdü.
Ben hepinizin yerine tecrübeyle sabitledim arkadaşlar, rahat olun.

Zaten bu gönül işlerine mantıklı yaklaşanı henüz görmedim ben, kendim de dahil.
Günden güne karşı koyamadığım bir hisle daha çok yakınlaşıyorum. Tabir-i caizse iki ucu boklu değnek kıvamındayım.
Etrafımda içimdeki duyguları enikonu bilmeyen kalmadı. istisnasız her gün ondan bahsedecek, anlatacak bi şeyler buluyorum...

Öyle güzel bakıyor ki, gözleri gözlerime değse; her an kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi...
Ya da konuşsam anlayacak, yanına otursam kalp atışlarımı duyacakmış gibi...

Bunun yanısıra önceleri bilmiyor diye kendimi kandırsam da herşeyin farkında olduğu aşikar. Gel gör ki bu gerçek bile benim duygularımda en ufak bir sapmaya sebep olmuyor.
Ona yaklaştıran attığım her adımda sanki kalbim yerinden çıkıyor. Elim ayağım karışıyor.
Velhasıl o çok istediği oyuncağa sahip olmuş çocuk gibi oluyorum.
Salaklık bakiyse demek ki...

Farkında olmadan her yazımda aynı şeylerden bahsediyorum sanıyorsunuz değil mi, o öyle değil işte.
Anlatacak bir muhatap olmayınca böyle dağa taşa kağıda kaleme etrafında gördüğün her bir beşere anlatıyorsun en fazla.
içinde büyüttükçe büyütüyorsun, sonra tut tutabilirsen!

25 Temmuz 2013 Perşembe

Ben sana mecburum, bilemezsin...

Sarfetmediğim onca kelimenin ardında bir tek sen varsın ve tüm kelimeler seni sayıklıyor senden hiç bahsetmeden...

İçimdeki hisleri dağdaki kelebeğe denizdeki balığa anlatsam yine doyamam galiba. Gözleri gözlerime değdiğinde suratımın aldığı alık ifade ve ten rengimin ton değişikliğine rağmen hala kimse anlamasın diye girdiğim şekillerle akrobat olsaymışım ya ben!
Bu durumun içinden çıkılmaz bi hal alması üzmüyor da, umudu pek yoruyor anlatabiliyor muyum?
O'nu her gördüğümde hislerimin level atlaması, o'na yaklaştıran her adımda kalbimin yerinden çıkacak gibi atması tam olarak ben ölmüşüm de ağlayanım yok sinyalleri aslına bakarsanız.

Dün akşam oturdum ellerimle o'na kek yaptım!
O da tüm şımarıklığıyla 'haberi yokmuş gibi' tavrından ödün vermedi elbette.
Halbuki beni ona çeken sebeplerden biri de bu tavırlar değil miydi diye kendime sormaktan da ciğerim soldu arkadaşlar.
Vurdumduymaz egoist ve bencil gibi gözükse de neticede ben onun kalbine talibim!

İçimde tutmaktan sıkıldığımı sanıyorsunuz değil mi? Halt etmişsiniz bayım! Sizi bir ömür kalbimde saklamaya razıyım ben!
Gelin görün ki böyle devam ederse kalbimdeki ağırlığı vinçle bile kaldıramayacağız bayım.
Yalnızca içimdeki duygular dolup taşıyor. Ya bir gün içimde büyüttüğüm şeyler ağzımdan zamansız çıkarsa diye...

Bazen söyle gitsin ne kaybedersin diyorum -ki bu genelde geceleri oluyor,
gündüzleri ise kendime binlerce uğraş bulup düşünmekten bile kaçıyorum.
Sonunu düşünmek endişelendiriyor, zira düşünecek bir son kestiremiyorum.
Öyle ya,
Uçsuz bucaksız bir yolun başlangıç noktasındayım neticede...

24 Temmuz 2013 Çarşamba

İlk defa görüyormuşum gibi, az kalsın ölüyormuşum gibi...


22 Temmuz 2013 Pazartesi

bulutların üstünden dünyayı izlermiş gibi...

Abarttığımı düşünüyor bazen, ve her şeyi fazlasıyla büyüttüğümü...
Ne yapacağımı bilemiyorum, elim kolum soluğum kesiliyor öyle zamanlarda.
Oysa bir bilse gülüşünde saklanıp bir ömür geçirebileceğimi,
Bilse ki, sesini her duyduğumda içimde durmaksızın hiç bilmediğim her dilde şarkılar söylediğimi,
Bilse adının geçtiği her şeyi ve her yeri durup durup, toz kondurmadan parmaklarımın ucuyla sevdiğimi,
Bir bilse özlemek kere özlemenin imkansızlığı ve dayanılmazlığıyla hiç bir yere sığamayıp, yalnızca fotoğraflarda içi gülen gözlerine doya doya baktığımı,
Ah bir bilse onu nasıl sevdiğimi, hangi kelimelerle söyleyeceğimi bilemeyip saçmaladığım zamanlarda , kelimelerin arasındaki boşluğu susarak doldurduğumu,
Bir bilse ona dair, ona ait , o'nunla ilgili ne varsa kelimelere döküp sonsuza dek hafızamda tutmak istediğimi,
Bi bilse onun benim için ne demek olduğunu, ve o'nu göremediğim anlarda yaşadığım hüznü,
Bir bilse en ufak bir can sıkıntısının parmak uçlarıma kadar acıttığını,
Bilse tüm bunları;
Bilse, sever mi o da beni?!


20 Temmuz 2013 Cumartesi

Seven kalpler hassas olur!

Adam oralardan önemsiz gelişigüzel bi şey yazıyor, benim burda pankreasıma kadar işliyor. Kaburgam yerinden ayrılıyor. İskelet sistemim kısmen işlevselliğini yitiriyor velhasıl kelam...
Gel gör ki Allah'tan o'nu dilerim benim ayağıma overlokçu makinesi gelir. Varın siz düşünün!

Hala ne yapacağıma karar verebilmiş değilim. Kafam hep meşgul hep karışık, insanlarla sohbet ederken bile aklımda bi sürü cevapsız soru.
Kimileri seviyorsan git konuş derken kimileri hislerini en güzel yazarak anlatabilirsin diyor... Ben bir mesajı bile beş kere silip düzeltiyorum, bi de karşısına geçip bunları söyleyeceğim öyle mi? ŞAKA GİBİ.
Ha tatilden sonra, ha salı sallanır, şimdi olmaz, bayram gelsin öyle falan diye diye erteliyorum. Buna kısaca kendimi kandırmak da diyebiliriz.
Ya! Bırakın duygularımı söylemeyi; o'nun yüzüne bakmak araba park etmekten daha zor.

Şekerden şahane bir ev yapmak istiyorsun yağmurda dağılacağını bile bile... Öyle ya; zafere giden yolda herşey mübah!

Bir bakışını yakalayıp, o bakışa milyonlarca hayal sığdırmak, büyük bir sırrı taşır gibi yüreğinde taşımak
Belki bir gün olur umuduyla beklemek, ihtimaller denizinde yüzmek...
Şu sıralar yaşadığım heyecanın en güzel zamanları tek taraflı heba olup gidiyor farkındaysanız.

Beni ne kadar incitse de,
galiba
her halini seviyorum.


17 Temmuz 2013 Çarşamba

Seviyorsak sebebi var!

Şayet bu sabahların bi anlamı varsa bir önceki akşam onu gördüğüm için olabilir mi sizce?
Bence mümkün...

Geçen akşamın ne kadar güzel geçtiğinden bahsetmeyeceğim bile.
Zira kendi kendime fedakarlığın kralını yaparak uykusuzluk ve fazladan mesainin üstüne o'nu göreceğimi bilmenin verdiği şahane huzur ve midemdeki börtü böcekle yola koyuldum.
O'nun bu düşüncelerden bihaber olması da konumuzla tamamen alakasız elbette ki...
Mütemadiyen kızdırsa da of! bile demeyeceğim adam bu adam aslında, lakin her lafına alınma potansiyelimi düşünürsek böyle bir ihtimalden haberi bile yok...

Ne garip di mi?
Başkalarını sevmekle yeniden başlıyoruz sanki hayata, sanki daha önce yaşadığın kendi hayatın değilmiş gibi.
O'nun sevdiği şeylere daha bi ilgi duyuyoruz, sanki bizim aklımız fikrimiz yokmuş gibi.
Çıldırmışsak demek ki.

Son zamanlarda o'ndan başka bi şey düşünemediğim konusunda hemfikiriz sanırım.
İçimdeki sevinci hesaplamak olanaksız.
Bu sadece yazarken olsa yine iyi,
Yanımda kim varsa mutlaka durumun vehametinden haberdar...
Mevcut durumun tüm olumsuzluğuna rağmen tek geçerli gerekçem ; Ama o'nun haberi yok ki!
Haberi mi yok, yoksa haberi yokmuş gibi mi, ya da olmamalı mı onu kestiremiyorum...

Yıl olmuş 2013 yaş olmuş 27 insanlar uzaya çıkıyor, androidler dünyayı ele geçirecek beni de ele geçire geçire kalbim ele geçirdi.
Kafamı meşgul edebileceğim bir sürü şey varken tek eksiğim platonik bir sevgiliydi...
Aynı gösterimde gişe rekorları kırdığı halde gidip de göremediğin film gibi,
En sevdiğin parfümü sırf geçmişi sildiğin için bir daha kullanmaya tövbe etmek gibi
Yani aşkın en gerzek hali!

Bazı şeyleri hem sadece kendine saklamak kendin bilmek isterken, bazen de 'bak bende ne var' diye göstermek istersin ya hani, işte öyle bir şey...

15 Temmuz 2013 Pazartesi

duy beni sevdiceğim!

Gözgöze geldiğimizde dünya dursun istiyorum, çok mu şey istiyorum!

Cumartesi'den beri yüzümdeki şapşal gülümsemenin bir sebebi var elbette.
Fakat fazla mı seviniyorum yoksa olması gerektiği gibi mi davranıyorum diye düşünmekten ciğerim soldu.
Sanki yanına giderken otuz çeşit kıyafet değiştiren, saçına makyajına ojesine ayrı bi özen gösteren, evdekilere olmuş mu olmuş mu diye soran ben değilmişim de yanında zorla duruyormuşum gibi hareketlerim yok mu, beni çöpe atsanız yeri...

Bir yandan da kendi tarafımdan baktığım zaman; hem yoğun duygular hissedip hem de ona belli etmemek konusunda oldukça başarılıyım. Ama nereye kadar böyle gider, bu bi çözüm mü hiç bi fikrim yok...

O'nun iki saniyede yazdığı mesajı cevaplama sürem ortalama beş dakika olduğuna göre ben fazla olmuşum arkadaşlar. Korkarım hepinizin yerine sevebilecek kapasitedeyim an itibariyle.
Çiçekleri kuşları böcekleri dağı taşı her şeyi sevebilirim.
O çok nefret ettiğim kedileri bile sevebilirim.
Evet, gerçekten de durum bu kadar trajik diyeceğim ama o an hissettiklerimi tarif edebilseydim şayet, eminim bana hak verirdiniz!
Aslına bakarsanız bu halimi seviyorum, sadece duygularımı kontrol edemeyeceğimden endişeleniyorum bazen.
Yalnızca söylemek istediğim şeyler yerine alakasız bir sürü şeyle meşgul ediyorum kendimi.
Herhangi bir umut ışığı bile olmamasına rağmen nasıl bu kadar kıpır kıpır olabildiğimin de mantıklı bi açıklaması yok üstelik... vay benim halime..

Velasıl seviyorum! Sanki daha önce hiç yaşamamış gibi, hiç bilmediğim bir yeri görmeye gider gibi , onun ne düşündüğünün hiç önemi yokmuş gibi seviyorum!

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Ben böyle değildim, severken oldum!


Seni tanıdığımdan bu yana ne sessizliğim ne anlamsız hareketlerim hiç birinin mantıklı açıklamasını sorgulasam da aldığım cevap hep not found!
Gel gör ki tanıdığını sandığın ben de, ben değil aslında...
Saniyede üçyüz kahkaha atıp dakikada binbeşyüz cümle kuran ben, senin karşında oluyorum bir lâl...

Hele yanına geleceğimi de biliyorsam şayet en zoru da o karşılaşacağımız an, zira halet-i ruhiyem seni gördüğüm an oluyor sana tövbe bismillah.
Yarım yamalak fizik bilgimle bütün fizik kurallarını yerle bir edip, yerçekimine meydan okurcasına adeta martı gibi, kelebek gibi hatta karga gibi havalarda uçuyorum, kimi zaman takla da atıyor olabfdkfldfgj

Hal böyleyken yanında takındığım , -takındığımı sandığım o cool tavır tam olarak ergen stayla olarak benliğimde can buluyor. Ölse miymişim ben?
Eve gelip de herşey normale döndükten sonra kum olsa da kafamı gömsem çöp olsa da kendimi atsam, vay ben nerelere gitsem diye ağıt yakıyorum :(

Kalbime haberim yokmuş gibi sev pampa desem de ne çare, sanırsın kalp değil de disko topu! Allah ne verdiyse saçıyor. Sonra öğreniyorsun ki anlamadığını sandığın herkesin herşeyden haberi varmış meğerse.
Velhasıl kelam; ava gideyim derken avlanıyoruz canısı...

Bir de yazamama sendromu var, hadi yanyanayken yüzü sesi nefesi bahane ediyorsun konuşamıyorsun da, bir bahane bulup mesaj atamamak nedir söyleyin bana allaşkına.
Aslında için içini yerken söyleyecek tek kelime bulamamak da tam olarak bana mahsus bir davranış olabilirdi zaten.
Şurda kaç yaşına gelmiş insanlarız hala bahane arıyoruz ya, Allah da belamızı böyle vermiş galiba.

Koskoca yalnızlığın ortasına sorgusuz sualsiz geldin düştün.
İnkârlarım, bahanelerim hep boşa çıktı. 
Çünkü özlemenin ne olduğunu sen uzaktayken elime telefonu alıp fotoğraflarına baktığımda hissettim ben.
Yüzümdeki tebessümün, yanımdayken anlayacak korkusuyla kafamı çevirip yüzüne bakamayışımın, ve bana hissettirdiğin bu mutluluğun her ne kadar bilmesen de sebebi sensin...
Diyeceğim o ki; kapıldım rüzgârına, gidiyorum....

12 Temmuz 2013 Cuma

cesaret mi doğruluk mu?

Bazen ilk gördüğün anda hissedersin; o hep beklediğindir aslında...

Ne zaman yürekten üzülürüz ?
Her gördüğünde yaşadığın mutluluğa rağmen yanındayken hissettiğin uzaklığına mı; yoksa adını duyduğun an elinin ayağının dolanması, yanına giderken heyecandan kalp atışların saat kadranı gibi harekete geçse bile kimse anlamasın diye tam aksi rol yaptığında mı?

Ya da hiçbir şey yapmadığı halde sadece varlığına, hatta belki de elini tutacak kadar yakın ama kalbinin bu sıcaklıktan nasibini almamasına rağmen bir küçük mesajıyla bile mutlu eden o insanın gönlünde yer edemeyeceğin ihtimalini düşündüğünde mi? Belki de...

Herşey beklenti içine girildiği anda değişiyor aslında. Belki çok istememeli insan, belki de duygularını dile getirip büyüyü bozmamalı, veya arkadaşlığını...
Fakat dile ağır geliyor bi noktadan sonra duygular... Biriktikçe birikiyor.
Yazsan da, içinden bağırsan da; 'sevdiğin adamın' yüzüne söylemek kadar fayda etmeyecek, biliyorsun.. Ancak öncesinde hissettirdiği içi sıcaklık dolu mutluluklar için sitem edip söylenemiyorsun bile...

Karşı tarafın tutarsız hali harekete geçmeni her defasında engelliyor. Halbuki emin olamamak değil cesaret kıran; Kaybetme korkusu esas olan...

Sabretmeli insan, ziyadesiyle sabır göstermeli ve daima iyiyi telkin etmeli, inanmalı. Kendine de olacaklara da....
Sabrediyorum pek tabii, duygularımı belli etmemek için, ya da hissettirip tedirgin etmemek için...
Nasılsa bir gün geçer...
Öyle ya! elbet bir gün geçecek...

Ne çare ki hiç geçmiyor, geçecek gibi durmuyor da zaten...

Hatanın bende olması da mümkün tabii. Zira bu koca yükle elini taşın altına koymak kolay değil elbette; üstelik tünelin ucunda ışığı görmeyi bırak belki de tünel bile yokken...
Peki ya durum böyleyken, ve sen o'nu düşünüyorken o sana hiç o gözle bakmıyorsa? Peki ya herhangi biriyle bile sıradan bir muhabbeti seni üzmeye yetiyorsa?
Ve en nihayetinde bunları yüzüne söylemek değil de yazmak ne kadar doğru?

Ben; içinde 'sen' olan her an mutlu oluyorum. Seni göreceğim zaman kendimi kozasından çıkıp kelebek olmayı bekleyen tırtıl gibi hissediyorum. Ya da senden gelecek bir mesajı beklerken binbir senaryo yazıp kafamda kuruyorum bile...


Açıkçası burdan sonrasını nasıl bağlayacağımı hiç bilmiyorum. Ben seni hayatımın sonuna kadar yanımda yakınımda görmek istiyorum.
Şimdiye kadar isteyerek veya istemeyerek yaşattığın hisler öyle değerli ki!
Sana her ne kadar enteresan bile gelse hissettiklerimden ötürü hiç bir şikayetim de yok...
Herşey öyle güzel ki!

11 Temmuz 2013 Perşembe

seviyorsan git konuş bence.

Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer derler. YERSEN!
Ben her defasında yoğurda fırsat bırakmadan kaynar sütle kendimi haşlamayı tercih edenlerdenim. Bir bakıma faydası da olmadı değil, en azından sonrasında vesveseler denizinde boğulmadım, acabalardan nasibimi almadım, keşkeleri sırtıma yük yapmadım...
Hep nokta koymaya niyetlendiğim yerde kıvılcım düştü yüreğime, yenilmek yoktu. Öyle ya; son dediğin sadece filmlerde olurdu...
Bilek güreşinde rakibin ezici üstünlüğüne rağmen bile bile savaşmak gibi yani...
Üstelik denemekten yılmadan defalarca yenilsen de yanılsan da...
Bunları anlatıyorum, çünkü bilmediğim bir yoldayım. Yenilmekten çok yanılmaktan korktuğum..

Kalbimin istikrarlı tek kişilik kombineli yaşantısına fazlasıyla alışmışken hiç beklenmedik bir şekilde geceyarısı bu satırları yazacak kadar, gece uyumadan önce sabah uyandıktan sonra radyoda çıkan şarkıda bile düşünecek kadar, bi saatlik öğle molasında bile herkese onu anlatacak kadar kendimi o'nda buldum...
Büyük aşklar nefretle başlar zırvalığı puzzle olsa son parça kesin ben olurdum. Zira aynı ortamda bulunmaktan son derece rahatsızlık duyarken aynı ortamı paylaşmak için can atacak kıvama geldiğimde anladım bunu... jeton köşeliyse demek...
Üstelik normalde ağır eşek şakalarını bile kaldırırken, onun esprilerine alınarak yüzyılın alınma şenliklerindeyim, alınganlıkta bir dünya markasıyım.
Be mübarek! İnsan sormaz mı kendine, neden diye?!

Uyanık diye gezinen ben, bu aşamaya gelene kadar kendimin bu durumunu nasıl farketmedim bilmiyorum...

Hani bir şarkı dinlersin gönlüne hoş gitmez ama her yerde karşına çıkar kulağında bi aşinalık olur sonra bir bakmışsın dinledikçe alışmış, sevmişsin ya!
İşte öyle bir şey...

Bir adam var aklımda, gözlerimde, dilimde, yüreğimde, gittiğim her yerde, dinlediğim şarkılarda, baktığım her fotoğraf karesinde, aklımdan geçen her cümlede ve gönlümde...
Yüzünü gördüğümde midemdeki flash tv halay ekibinin coşup gökkuşağı gibi renkten renge girdiğim, yüzüne bakamadığımdan metin şentürk gibi gezdiğim, konuşurken anlaşılacak korkusuyla saçmaladığım, yanındayken kalp atışlarımı kontrol edemediğim, onunla konuşurken jamiryu! diye bağırmak istediğim bir adam var. 
Ben onu bu kadar düşünürken onun beni genel izleyici kitlesi olarak düşündüğü bir adam var yani.